Bir Eğitimcinin Merceğinden: Göz Duşunun İçinde Ne Var? Öğrenmenin dönüştürücü gücüne inanan bir eğitimci olarak, her yeni kavramın aslında bir “göz duşu” gibi zihnimizi arındırdığını düşünüyorum. Tıpkı kimyasal bir maddeye maruz kaldığında gözü temizleyen bir sıvı gibi, öğrenme de zihinsel kalıpları yıkayıp yeni bir bakış açısı kazandırır. Peki, göz duşunun içinde ne var? Bu soruyu yalnızca kimyasal bir çözeltinin bileşenleri açısından değil; öğrenmenin içeriği, yöntemi ve etkisi açısından da sorabiliriz. Pedagojik Bir Mercek: Bilgi Nasıl Temizler? Bir göz duşunun içinde, genellikle steril izotonik salin çözeltisi vardır — yani göz dokusuna zarar vermeden kirleri ve tahriş edici maddeleri uzaklaştıran bir denge…
Yorum BırakKategori: Makaleler
Ayfer Tunç’un “Kuru Kız” Romanı: Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Adalet Üzerine Derin Bir Yolculuk Samimi Bir Başlangıç: Hikâyelerin Bizi Birleştirdiği Yer Bazen bir roman, sadece bir karakterin hikâyesi olmaktan çıkar; toplumun aynası, sessizlerin sesi, görünmeyenlerin görünür hâli olur. Ayfer Tunç’un Kuru Kız’ı da tam olarak böyle bir eser. Bu roman, yalnızca bir kadının hayatını değil; toplumun kadına bakışını, farklılıklarla kurduğu ilişkileri ve adalet anlayışını derinlemesine sorgulatan bir yolculuğa dönüştürüyor. Eğer bir edebiyat eseri bizi düşündürüyorsa, sarsıyorsa ve iç dünyamızda küçük kıvılcımlar yakıyorsa, o artık sadece bir kurgu değil; toplumsal dönüşümün de bir parçasıdır. “Kuru Kız”ın Temel Meselesi: Görülmeyen Kadınların Hikâyesi…
Yorum BırakGörevsizlik Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi? Öğrenmenin ve Anlamanın Pedagojik Katmanları Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü Üzerine Bir Başlangıç Bir eğitimci olarak her zaman şuna inanırım: Öğrenme yalnızca bilgi edinmek değil, aynı zamanda dünyayı ve kendimizi yeniden anlamlandırmaktır. Tıpkı bir öğrencinin bir konuyu içselleştirmeden öğrenmiş sayılmaması gibi, hukuki ve toplumsal süreçlerde de bazı kararlar, “kesinleşmeden” tamamlanmış sayılmaz. Bu açıdan bakıldığında, görevsizlik kararının kesinleşmesi gerekir mi? sorusu yalnızca bir hukuk tartışması değil; öğrenmenin, olgunlaşmanın ve kararların içselleştirilme sürecine dair de derin bir pedagojik sorudur. Pedagojik Perspektiften Hukuki Süreçler Bir görevsizlik kararı, bir mahkemenin “bu dava benim alanıma girmiyor” demesidir. Ancak tıpkı bir öğrencinin konuyu…
Yorum BırakBacaklarımızda hissedilen o minik iğnelenmeler, o “karınca geziyor” hissi… Belki de çoğumuz bunu bir kez bile olsa deneyimlemişizdir. Ama mesele sadece biyolojik bir refleks değil; bedenin verdiği bu sessiz sinyaller, çoğu zaman toplumsal rollerin, cinsiyet beklentilerinin ve eşitsiz yaşam koşullarının görünmeyen izdüşümleridir. Bu yazıda yalnızca “bacaklarda karıncalanma neden olur?” sorusunu değil, bu sorunun arkasındaki toplumsal dinamikleri de birlikte düşünmeye davet ediyorum. Bacaklarda karıncalanma hissi: Bedenin dili mi, yaşamın yankısı mı? Bacaklarda karıncalanma, tıpta “parestezi” olarak adlandırılan bir durumdur. Genellikle sinirlerin geçici baskı altında kalması, dolaşım bozukluğu, vitamin eksiklikleri, metabolik problemler veya nörolojik rahatsızlıklar gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Ancak bu biyolojik açıklamalar,…
Yorum BırakAşağıda, felsefi bir üslupla ve üç temel felsefi eksenden (etik, epistemoloji, ontoloji) dengeli bir bakış geliştirmeye çalışarak “Ben kalbimin orta yerine seni yazdım” ifadesinin ait olduğu şarkıyı irdeleyen bir deneme bulacaksınız. Yazı SEO uyumlu ve akıcı tutulmuştur. Giriş: Filozofun Merakı Bir filozof, dilin sınırlarında kaybolmaktan korkmaz; aksine, sözün ardındaki varoluşları, sorumlulukları, anlam imkânlarını sorgular. “Ben kalbimin orta yerine seni yazdım” dizesiyle karşılaştığında filozof önce sorar: Bu ifade neyi anlatıyor — ve biraz daha derinden, “bu kimindir, nereden çıkarıldı, hangi bağlamda yankılandı?” gibi varlık sorularına yönelir. Etik olarak bu ifadenin taşıdığı yük, epistemolojik olarak bilen ve bilinmeyen arasındaki mesafe; ontolojik olarak…
Yorum BırakAskeri Üniforma Anlamı Nedir? Kimlik, Disiplin ve Geleceğe Açılan Bir Sembol Bir üniformaya baktığımızda sadece kumaşı, rengi ya da kesimi görmeyiz; gözümüz, yılların birikimine, disipline ve kolektif hafızaya takılır. Benim için “askeri üniforma” sorusu, tek bir cevaptan çok, birlikte düşünmeyi çağıran bir davet: Neyi temsil ediyor, bugün bize ne söylüyor ve yarın nasıl bir dünyaya göz kırpıyor? Gel, bunu dost meclisinde konuşur gibi, samimi ama derin bir yerden açalım. Kısa Cevap: Üniforma, Aidiyettir—Ama Sadece Bu Değil Askeri üniforma, en basit halinde, bir kuruma ve misyona aidiyeti görünür kılan bir işarettir. Disiplinin, düzenin ve ortak amaç doğrultusunda hareket etmenin sembolüdür. Fakat…
Yorum BırakKunduracı Göğsü Neden Olur? Tarihsel Arka Plan ve Modern Yaklaşımlar Kunduracı göğsü, tıp dünyasında ‘kifoz’ olarak da bilinen, omurganın aşırı şekilde eğilmesi sonucu meydana gelen bir durumdur. Bu durum, genellikle omurganın üst kısmında, yani sırt bölgesinde görülen anormal bir eğriliktir. “Kunduracı göğsü” terimi, özellikle ayakkabıcıların iş yerlerinde uzun süre eğilerek çalışmaları sonucu sıklıkla yaşadıkları bu rahatsızlığa verilen halk arasında bir isimdir. Ancak, bu durumun yalnızca kunduracılarla sınırlı olmadığını, farklı meslek gruplarındaki bireylerde de görülebildiğini belirtmek önemlidir. Geçmişten Günümüze: Kunduracı Göğsü ve Tarihsel Bağlantılar Kunduracı göğsünün tarihsel arka planı, insanların iş yerlerinde harcadıkları zamanla doğrudan ilişkilidir. Tarihte, özellikle el işçiliği gerektiren…
Yorum Bırak“İçi Cız Etmek”: Duyguların Derinliklerine Yolculuk Filozofların bakış açısıyla, insanın duyguları ve düşünceleri, varoluşunun temel taşlarını oluşturur. Bazen, bir duygu veya düşünce, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar derinleşir ve iç dünyamızda yankı uyandırır. Bu yankılar, kimi zaman bir içsel çatışmanın ifadesi olarak belirir. İşte “içi cız etmek” de bu tür bir yankıdır. Bu terim, genellikle bir şeyin, bir durumun ya da bir olayın ruhsal olarak kişi üzerinde bıraktığı yoğun bir etkiyi ifade eder. Ama aslında, bu “cız etme” durumu, yalnızca bir anlık rahatsızlık veya huzursuzluk değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgulamanın, etik bir çatışmanın ve bilginin sınırlarının keşfinin bir göstergesi olabilir.…
Yorum BırakGönül Kelimesinin Eş Anlamlısı Nedir? Antropolojik Bir Yolculuk Gönül… Türkçenin derin köklerinden süzülüp gelen bu kelime, yalnızca bir duygu ya da ruh hâlini değil; bir insanlık hâlini anlatır. Fakat bu yazıda, bir dilbilimci değil; kültürlerin arasındaki anlam dokularını inceleyen bir antropolog olarak konuşuyorum. Çünkü “gönül” kelimesi, sadece bir sözcük değil, insan topluluklarının kendilerini, duygularını ve birbirlerine ait olma biçimlerini ifade ettikleri bir semboldür. Gönül: Ruhun Sosyal Yüzü Antropolojik açıdan “gönül”ün eş anlamlısı arandığında, ilk akla gelen kelimeler kalp, yürek, ruh ve vicdan olur. Ancak bu sözcükler sadece kelime düzeyinde eş anlamlı değildir; her biri farklı kültürel katmanlarda şekillenmiş anlam taşıyıcılarıdır.…
Yorum BırakGökçebey İsmi Nereden Gelir? – Varlığın, Bilginin ve Değerin Kesişiminde Bir İsim Üzerine Felsefi Bir Düşünce Bir Filozofun Bakışıyla: İsimlerin Sessiz Felsefesi Bir filozof için hiçbir kelime, yalnızca bir kelime değildir. Her isim, kendi varoluşuna dair bir iz taşır; bir anlamın, bir tarihin, bir hafızanın yankısıdır. Gökçebey ismini düşündüğümüzde, yalnızca bir coğrafyayı değil, aynı zamanda bir ontolojik varlığı sorgularız: Bir isim, var olanı mı yaratır, yoksa var olan mı ismini biçimlendirir? İnsanlık tarihi boyunca isimler, kimlikleri, aidiyetleri ve inançları biçimlendirmiştir. “Gökçe” gökle, yücelikle, maviyle; “bey” ise otoriteyle, asaletle ve yöneticilikle ilişkilendirilir. Ancak bu iki kelime bir araya geldiğinde, yalnızca bir…
Yorum Bırak